Translate

30 Mart 2012 Cuma

Kokoşluğun Böylesi





Önceliklerimiz yaşamamızı belirler. Dışardan baktığımızda bazılarının, yaşamlarının çok daha renkli ve yoğun olduğunu görürüz. Bu onların tercihidir.
Renkli hayatlar yaşamak, dışa dönük olmak insanın yapısıyla ilişkilidir.
Genelde bu tipler her tarafa yetişir, daha az uyur, işlerinde başarılıdır. İşte tenis şampiyonu Serena. Bir maçta bacağını kırmış ve alçıya alınmış. Ama bu onun hayatının temposunu azaltmamış. Yine gezmelerde, yine barlarda. Bacağındaki alçıyı swaroski taşlarla süsleyip kıyafetine uydurmuş. İşte böyleleri kendine ah, vah demeden olmuşa teslim olurlar. Morallerini bozmadan hayatlarına kaldığı yerden devam ederler. En çok hoşlandığı şeyleri (kokoşluğu herhalde )ön plana çıkartırlar ve olumsuz olayları bertaraf ederler. Bence de böylesi insanın ruh sağlığı için en akılcısıdır. Bu pozitif enerjiyi herkesle paylaşmak için bu resmi butiğimdeki panoya asacağım. Yalnız bu swaroski taşları tedarik etmem lazım. Çünkü bu resmi görenler aynı şeyi yapmak isteyecektir. Ben iyisi mi kreasyonlarında fazlaca swaroski taş kullanan bayisi olduğumuz Red Apple firmasını aramam lazım. Ancak onlarda alçıda kullanılacağını duyunca ne tepki verirler bilmem.

Hayatımızdaki olumsuzlukları moralimizi bozmadan çözmek dleğiyle ...

29 Mart 2012 Perşembe

Vintage ...

Son zamanların popüler akımı olan Vintage'den bahsetmek istiyorum. Eski ve kullanılmış giysi modasından. Kendi stillerini yansıtmak isteyenlerin, bir anlamda da anarşik ruhlarını tatmin etmek için benimsedikleri bir stil. Hiçbir çizgiye bağlı kalmadan ve de modanın onları yönetmelerine izin vermeyenlerin tarzı. Günümüzde bu talepten doğan açılmış bir çok mağaza var. Ayrıca bu iş yerleri, dönem filmlerini ve dizilerini çekenlere hizmet veriyorlar. Annemizden, yakın akrabalarımızdan kalan giysileri giymek, onları hatırlamak ve onurlandırmak adına güzel bir hareket olabilir. Ancak hiç bilmediğimiz, tanımadığımız birisinin kullanılmış eski eşyasını satın almak bana uzak geliyor. Giysilerimiz her ne kadar cansız varlıklarsa da, kullananla arasında bir bağ vardır. Dışa çıkan enerjimizi ilk karşılayandır bana göre. Daha önce bu eşyaları kullananlar pozitifse neyse de, negatif ve sinirli bir tipse yandınız demek. Bilinmeyen o hayatları yaşama isteğini hiç anlamıyorum. Başka bir enerjiyi ayağımda, tenimde hissetmek bana kötü gelirdi herhalde. Ancak eski modanın günümüze uyarlanması çok hoşuma gidiyor. Bu tarza da Retro deniyor. Bu iki kavram zaman zaman birbirine karıştırılıyor ise de çok farklı iki şey. Tabii ki herkes seçimlerinde özgür. Hayatınızın tarzı seçimlerinizle olsun...

28 Mart 2012 Çarşamba

Tiyatro ...

Dün Dünya Tiyatrolar günüydü. Facebook'u açtığımda tiyatrocu arkadaşım Perihan Savaş'ın tiyatro hakkında yaptığı yorum karşıma çıktı. Hemen arayıp gününü kutlayayım dedim ama ulaşamadım. Perihan ile dostluğumuz çok uzun yıllara dayanır. Kendisi can dostum Nesli Sert'in kızkardeşidir. Seneler evvel ilk butiğimi açtığımda tanışmıştık Nesli ile. Dostluğumuzun temeli olan o günleri unutmam mümkün değil. Bir gün de Perihan Savaş ile birlikte geldi. Geliş o geliş ve arkadaşlığımızı bu güne kadar taşıdık. İkisini de tanıdığım için çok mutluyum. Bana tiyatro mu sinema mı deseler, herzaman tiyatro derim. Çocukken babam her hafta bizi tiyatroya götürürdü. Ailece tiyatroyu çok severdik. Ben okuldaki tüm oyunlarda vardım. Çocuk aklımla gördüklerimi yapmaya çalışırdım. Kızımı da bu gelenekle büyüttüm. O da şimdi tiyatroyu çok seviyor. Anlayacağınız tiyatro aşığıyız. Geçenlerde Profiloda oynayan Kanlı Nigar oyununda Perihan Savaş'ın performansını görmenizi isterdim. O hanım hanımcık görüntüsünün altında neler yatarmış meğer. Oynadığı role hakkını veren arkadaşımın eline yüreğine sağlık. Defalarca sahneye konmuş olan bu tuluatı bir de Perihan Savaş'tan seyretmek bir başka. şimdilerde şehir tiyatrolarında oynanan oyununa koşturuyor. En yakın zamanda onu da seyredeceğim. Tiyatro bir kültür işidir. Getirisi olmadığı halde, tozunu yutanlar onsuz yaşayamazlar. Seyircisi ise sadıktır ve canlı olarak aldıkları elektrikten vazgeçmezler. Tiyatro toplum kültürünün aynasıdır...haydi tiyatroya...

27 Mart 2012 Salı

İstemenin Gücü ...



Aslında bugünkü bloğumun konusu başkaydı. Ancak gece saat 23.30' da seyrettiğim Kim Milyoner Olmak İster yarışmasındaki, yarışmacı Beyhan hanımdan çok etkilendim. Beyhan hanım 78 yaşında senelerce bu yarışmaya katılmak istemiş, defelarca müracaat etmiş ve en sonunda da başarmış. Bu yaşında yarışmaya Ankara'dan gelmiş. Bravo doğrusu, hangi yaşta olursa olsun insanın kafasına koyduğu ve çok istediği bir şeyi yapmaması mümkün değil. Yarışmacı koltuğuna bile oturmakta zorluk çeken Beyhan hanım heyecandan nefes nefeseydi ve ağzı kuruyordu. Şanslımıydı yoksa torpil mi yapılmıştı onu bilmiyorum. Sorular zor değildi. Yine de bu yaşında soruları anlama yeteneği, otuzbin TL'ye 3 jokerle gelmesi takdire şayandı. Gençlere taş çıkartıyordu. Yarışma sırasında Kenan bey'in , karşı tarafın duymasını ve anlamasını sağlamak için soruları daha yüksek sesle ve tane tane sorması yarışmaya başka bir renk katıyordu. Salondaki herkes gülüyordu. Bir de tam otuzbine gelmişken gong'un çalması Beyhan hanımı ayrıca telaşlandırdı. ''Eyvah bir dahamı geleceğim'' sorusuna salondaki herkes koptu. Kenan bey '' iki gün İstanbul'da kalırsınız'' dediğinde ise ''kapıya koymazlarsa'' cevabı kırdı geçirdi.
İlk defa bir yarışmacı bu kadar alkışlanmıştı.
Ben de bütün bu olaylardan '' maçı bitirdik uzatmaları oynuyoruz'' diyen 81 yaşındaki komşumuz Fatma teyzeyi hatırladım. Kendisine hediye diye adlandırdığı son senelerini doya doya yaşamak isterdi. O da son derece bakımlı, gezmeyi ve seyahati sevenlerdendi. Ruhu şad olsun. İşte bence Beyhan hanım da aynı şeyi yapıyor. Helal olsun sana kim tutar seni. İnan Perşembeyi iple çekeceğim.

Sağlıklı uzun yıllar temennisiyle.

26 Mart 2012 Pazartesi

Gardroplarımız ...





Yeni sezonu açtığımız bugünlerde, ilk olarak bir kısım indirimli ürünleri de sergiler olduk. Küçük mekanlarda bunu hayata geçirmek zor oluyorsa da kıyafetleri sığdırmayı başardık. İyi de oldu bence, isteyen okazyon ürünleri seçiyor, isteyen yeni sezon ürününü.
Herkes bu ara sezonda ne giyeceklerini bilmez durumda. Ortalıkta paltoyla dolaşanların hemen yanında, kısa kollu penye giyenlere de rastlıyoruz. Sanki bazılarına bahar gelmiş de, bazıları hala kışta. Bu da üşüyenlerle, üşümeyenlerin farkı herhalde.
Bu dönemde ‘’bugün ne giysem ‘’ konusu hepimizi daha fazla meşgul ediyor. Gardroplar tıklım tıklım kışlık ürünlerle dolu iken, dışardaki bahar havasından etkilenerek yeni aldığımız sezonluk ürünler de aynı gardroba girince, ne giyeceğini bul bulabilirsen. Dün gardrobumun önünde aynı soruyu kendime sorar oldum. Dolapta yeterinden fazla eşya varken bir türlü haftalık kıyafetlerimi seçemiyordum. Bir kısım ayırdıklarımı güncel bulmadım, bazıları hoşuma gitmedi, beğendiklerimi ise kombinleyemedim. Sonuç herşeyi öylece bıraktım , bir kahve içtim kafamı toparlayarak tekrar aynı işe koyuldum. Beğendiğim kombinleri yapmam için sezonluk bir ayakkabıya, bir fulara ve bir trençkota ihtiyacım olduğunu tespit ettim. Çok şükür bu haftaki kıyafet işimi bitirdim. Bugünde eksiklerimi kendi butiğimden aldım.
Bu ara dönemin kıyafet seçimlerinde başarılı olmanız dileğiyle …

23 Mart 2012 Cuma

Bir Tiyatro Oyunu ...



Geçtiğimiz Cumartesi Fenarbahçe - Galatasaray derbisi vardı. Eşim Yusuf hasta Galatasaraylı, ben ise aileden gelen Fenerbahçeli. Yusuf maçı izlemenin programını yaparken , ben de arkadaşım Yaşar'la tiyatroya gitmeye karar verdik. Anlayacağınız o kapıdan, ben bacadan misali. Tiyatro Profilo'daydı. Oyun ise Sonbaharı Beklerken. Çolpan İlhan'ın baş rolde oynadığı yazar Alice Modrak'ın biyografisiydi. Konusu ise ünlü bir yazarın marjinal hayatı, bir sürü ödülleri, konferansları ve en önemlisi eşi tarafından çok sevilen bir kadının hazin sonu. Oyunu çok beğendim ve çok etkilendim. Maalesef moda yalnız kıyafetlerde olmuyor, hastalıklarla da karşımıza çıkıyor. Son günlerin amansız hastalıkları demans ve alzheimer...Teknolojinin yenilikleri, tıbbın ilerlemesi ve en önemlisi insan gücü ile yapılmayan savaşlardan dolayı ömürler uzadı. Ancak, yaşlanmak her zaman sağlıklı olmuyor ve karşımıza bu amansız hastalıklar çıkıyor. Maalesef günümüzde henüz çaresi bulunamadı. Bana göre yaşamın her döneminde bir bilinmeyen var. Zaman ilerledikçe o bilinmeyen çözülüyor, yerine başka bir bilinmeyen çıkıyor. Eski zamanlarda verem'den ve veba'dan hayatını kaybeden çok insan varken, artık bu hastalıkların adı bile duyulmuyor. Çünkü ilaçları bulunmuş ve kontrol altına alınmıştır. Temennimiz en kısa zamanda bunun da çaresinin bulunması.

22 Mart 2012 Perşembe

Renkli Tarzlar ...





Bu sene ilkbahar-yaz sezonunu çok renkli yaşayacağımız kesin. Bu cıvıl cıvıl giysileri giymek için sabırsızlanıyoruz adeta. Bu denli renk cümbüşünün yanı sıra, değişik tarzları da bir arada görüyoruz. Etnik trendler ağırlıkta gözüküyorsa da , diğer tarafta sürrealizm esintiler önümüze çıkıyor. Bir diğer tarafta da retrolar, romantik tarzlar hepsi var. Çok renk, çok seçenek.
Ben çok seçeneğin insan hayatını zorlaştırdığını kanaatindeyim. Düşünsenize, bir bluz alacaksınız, 20 bluz arasından kendinize yakışanı seçmeniz mi daha kolaydır yoksa 100 bluz arasından mı ? Bence kafa karıştırır.
Etnik tarzlar deyince ... Çok renkli otantik giysiler akla gelir.
Sürrealizm...Hiçbir tarza bağlı kalmadan, hayal gücü ile oluşturulan, genelde sokak modası ile bağdaşmayan giysilerdir.
Retro... Geçmiş yılların modasından etkilenmenin sonucudur.
Bu sene 70'lerin romantizmi, 80'lerin haykırışı hepsi var.
Moda hiçbirzaman tek başına hareket etmez. İçinde sosyo ekonomi ve siyaseti barındıran günün şartlarını anlatan bir olgudur. Günümüzde dünyanın içinde bulunduğu karmaşanın yanında, modadaki tarz karışıklığını çok görmemek lazım.

21 Mart 2012 Çarşamba

Farklı Tasarımlar ...



Tasarımcılar artık ne tasarlayacaklarını şaşırmış durumda. Yanda gördüğünüz zincirli toka yeni bir tasarım. Benim çok hoşuma gitti. Hoş, ben oldum olası değişik tasarımları severim. Onlara hemen adapte olur ve kullanmaya başlarım. Bu da bana inanılmaz bir haz verir. Ancak bazıları için bu çok kolay değildir. Yeni tasarımları kabullenmeleri zaman alır. Genel olarak da adapte olamazlar. Çünkü çizgileri daha klasiktir. Bu ilginç şeyleri beğenmemin sebebi modanın içinde olduğum için mi yoksa bunları sevdiğim için mi modanın içindeyim, bilemiyorum. Eh, acelem de yok sanırım. 80'ime daha çooook var. Tabii ki her çıkan yeni tasarımı beğenmemiz söz konusu değil. Süzgecimizden geçirir, kendimize yakın olanı seçeriz. Bunların çok işlevsel ve kullanışlı olmaları beklenemez. Genelde tokalar uzun saçları toplamak için yapılır. Taşlıları, taşsızları, lastiklileri ve bir sürü modelleri olabilir. Ancak onlara ayrı bir tasarım üretmek işin ayrıcalıklı tarafıdır. Değişik görünmek yeniliklerle olur. Tabi onlara da açık olmak lazım. Böylece genç tasarımcılara şans vermiş oluruz. Bir ülkenin gelişmesi her konuda yeni üretimlerle olur. Siz siz olun yeniliğe açık olun, hepimiz için en hayırlısıdır.



20 Mart 2012 Salı

Teyid Edilmek ...











Uzmanlar, kişinin var olmasının ilk şartı teyid edilmektir diyorlar. Etrafımıza baktığımızda bunun ne kadar doğru olduğunu görürüz. Beğenilmek, kabul görmek insanı en çok mutlu eden duygulardır. Seçilen bir kıyafetin başkaları tarafından beğenilmesi mutlu olmak için yeterlidir belki. Aslında altında yatan, doğru seçim yapmanın teyididir. Yaptığımız herhangi bir işin başkaları tarafından takdir edilmesi bizi heyecanlandırır, motive eder. Bu da bizi haklı kılar.
İlk önce kendi işimden örnek verirsem yeni sezon açıp da, ortaya güzel kombinlerin çıkmasından sonra herkesin beğenmesi beni fazlasıyla onurlandırır.
Bu aylarca işin mutfağında çalışmanın getirdiği , başarının teyid edilmesinin hazzıdır. Başka bir örnek ise, butiğimizden alacağı ürünü deneyen kişinin , o anda diğer müşterilerimiz tarafından beğenilmesi onu mutlu eder. Bu da doğru seçim yaptığının kanıtıdır.
Bir de başka müşteri profili vardır ki , onlar başkalarının beğendikleri ürünü satın almak isterler. Bu ortak bilinç oluşturmuş ürünler geniş kitleler tarafından kabul görmüştür. Örnek ise , herkesin kırmızı ayakkabı giymesi, turuncu ruj sürmesi gibi. İşte bir ürünün moda olması için ilk şart, ortak bilincin gelişmesidir.
Sözün kısası görünüşümüzün, duruşumuzun teyid edilmesi bizi mutlu eder ...

19 Mart 2012 Pazartesi

Yeni Sezon



En nihayet güneş kendini gösterdi. Sanki bizim sezon açmamızı bekler gibi. Renk renk kıyafetler ve ayakkabıları, onlara uygun çantaları ve onları tamamlayan aksesuarları.
Renklerin çoskusu butiğimizi canlandırdı adeta. Yeni vitrinimizin konsepti de bunu doğrular gibi. Güneşten mi, dükkanın renklerinden mi bilemiyorum ama herkes neşeli ve güleryüzlüydü. Belki de bizim enerjimiz onlara yansıyordu. Bizler yeni sezon ürünlerini sergilemenin heyecanı, dostlarımız ise neler gelmiş olabileceğinin merakı içinde, yeni bir sinerji oluşturuyorduk. Renklerin bu denli patlaması da cabasıydı sanki. İşte ilkbahar- yaz sezonu ürünleri yavaş yavaş gardrobumuzda yer almaya başladılar. Hatta bu ürünlerin giyilmeye başlandığını bile görüyoruz.
Güneş sen nelere kadirsin. Herkese iyi yazlar...

16 Mart 2012 Cuma

İlkbahar ...










Mart'ın 15'inide devirdik, ama hala havalar soğuk ve karanlık. Bu seneki kış bitmek bilmedi. Bu kış aylarında motivasyonum sıfır, enerjim yerlerde. Allahtan İskandinav ülkelerinde yaşamıyorum. Orda senenin yarısı gece, yarısı gündüz ve çok soğuk. Çok sıkıcıdır herhalde. Oysa İstanbul öyle mi ? Dört mevsimi solukladığımız ender şehirlerden . Geceyi de gündüzü de doya doya yaşarız. Ay sonunda saatlerin ileride alınacağını da düşünürsek artık gündüzler uzuyor. Bir de havalar ısınırsa değmeyin keyfime. Mevsimlerden ilkbahar... açık havada yürümek, gezmek, doğanın yeniden canlanmasını izlemenin verdiği haz. Çünkü canlanmak yeni bir başlangıcı ifade eder. Yenilikler heyecan vericidir. Adrenalinimizin salgılanmasını sağlar. O da insana mutluluk ve güç verir. Bu, yaptığımız her yeni işte duyduğumuz hazdır. Biz de son günlerde böyle bir heyecan içindeyiz. Çünkü yeni sezonumuzu açıyoruz. İnsanların sevdiği işi yapması gerektiğini savunanlardanım. Sevmek duygusu kendi içinde heyecanı barındırır. Böylece işinizdeki heyecanı asla kaybetmezsiniz.
İşte bahar böyle birşey. Sezen Aksu'nun dediği gibi ben her bahar aşık olurum.

14 Mart 2012 Çarşamba

Yeşil Ünlüler ...











Artık her sektörde çevrecilik olgusunu daha fazla görüyoruz. Devlet tarafından uygulanan yaptırımlar da bunların yaygınlaşmasını sağlıyor. Biz Yıldız Butik olarak yaklaşık 15 senedir naylon torba yerine bez torba kıllanıyoruz. Hem çok şık hem de doğada çözünürlülüğü var. Hele ilk yaptığımız senelerde herkesin dikkatini çekiyor ve çok beğeniliyordu. Neyse ki geçen sene çıkarılan yasa ile , bu tür torbaların kullanımı her işletmenin uyması gereken kurallardan biri oldu.
Gelişmiş toplumlarda kendine düşen sorumluluğu taşıyan bireyler devlet tarafından çıkartılacak kanunları beklemezler. Bu da onların ne kadar bilinçli ve eğitimli olduğunu gösterir. Bizde bütün bu yasalara rağmen buna uymayan bir çok işyerleri var. Hala doğada çözünürlülüğü olmayan torbalar kullanılıyor. Belediyeler de ceza kesiyor. Bunlar ya olayı anlayamıyorlar ya da benden sonra tufan mantığı ile rahatlar. Yeşiller artık her sektörü düzeltmeye çalışıyorlar. Şimdi sıra moda sektöründe. Ünlü sanatçılar ve büyük markalar başı çekiyor. Eko denilen kumaştan yapılmış elbiseler, hakiki deriden yapılan ayakkabılar ve çantalar. Eko kumaşı organik pamuktan, soya lifi gibi ipliklerden üretiliyor. Bunlar hem insan sağlığına hem de doğaya zarar vermeyecek şekilde üretiliyor. Türkiye'de 2013'de kurulacak büyük bir tekstil markası sadece bu tarz ürünleri üretecek. Böylece de bizden sonra gelecek nesile de güzel bir dünya bırakmak umuduyla ...

13 Mart 2012 Salı

Eskimeyen Kıyafetler





Yukarıda gördüğünüz elbise Cristan Dior'un 1954 İlkbahar-Yaz koleksiyonundandır. Geçen yaklaşık 60 sene fakat elbise şu an bile her haliyle çok güzel ve çok modern. Bu elbiseyi geçen senenin ( en iyi kadın oyuncu ) oscarını alan Natalie Portman bu seneki oscar töreninde giydi. Bir hayır kurumu için düzenlenen açık artırmada bu elbise 50.000 dolara alıcı bulmuş.
Nar çiçeği rengi ile ipek organzeden yapılmış bu şık tuvaleti alanda güle güle giyer inşallah. Benim dikkatimi çeken konu bu 60 senede nasıl saklandığı ? Tamam eski kumaşları, eski dikiş kalitelerini günümüzde bulmamız çok zor. Ancak her eşyanın olduğu gibi kumaşında bir eskime süreci vardır. Zaman zaman sandıktan çıkardığımız eski giysiler kendi kendine yırtılır, sararır ve çürür. Kürkler bile lime lime olabilir. Her ne kadar kumaş kalitesiyle orantılı ise de elbisenin bu kadar iyi saklanmasına hayretler içinde kaldım. Tabi bunu taşıyan da Oscarlı Natalie olursa elbisenini güzelligi katmerleşiyo

Kuğu gibi değil mi ?



12 Mart 2012 Pazartesi

İncelme Zamanı ...





Mart ayı, baharın başlangıcı. Ağaçlar yavaş yavaş çiçeklerini açmış, doğa yeniden canlanmaya ve yeşermeye başlıyor, cemreler de düşmüş. Hoş, şu cemrenin ne olduğunu bir türlü anlayamadım. Neyse sonuçta düşmüş. Vatana millete hayırlı olsun. Bu vesile ile de kadınlarımızın çoğu kış uykusundan uyanır gibiler. Kendilerine çeki düzen verme istekleri ve hiç kimsenin dilinden düşmeyen bir diyetisyen muhabbeti. Tabi gidecekleri fitness salonları dahil. Yalnız son günlerde bu merkezlerden randevu almak çok zor. Diyestisyenler bir, iki ay sonraya veriyorlarmış randevularını. Malum kış aylarında üşümemek adına giyilen kat kat lahana misali giysilerin içinde kilolar gözükmüyor tabi. Oysa yaz öylemi ? İnce kıyafetlerin içinde görünecek olan kilolarımızdan kurtulmak üzere birşeyler yapmamız şart.
Ancak bunları yapanların çoğunluğu zaten 36 beden kadınlar. Belki de kontrollerini ellerinden hiç bırakmadıkları, bayraklarını asla 38 bedene taşımak istemedikleri için bunları yapmakta öncüler. Ama yine de çok fazla kilo almaktan iyidir. Yoksa bu fazla kiloları vermek bayağı bir çaba gerektiriyor ve zayıflamaları aylar alıyor. İşin gerçeği ne diyet ne de düzenli spor yapmak çok eğlenceli değil. Ama gerektiğinde bu kişisel gelişme programlarını uygulamımız lazım. Haydi kendimizi zapta rapta alma zamanı :)

9 Mart 2012 Cuma

Mücevher ...









İnsan oğlunun mücevhere olan tutkusu Mısır Firavunlarının döneminden başlar.
Düşünüyorum da tarih boyunca insanların süs eşyalarına ayrıca bir tutkunluğu göze çarpıyor. Altın, elmas, inci, yakut gibi değerli madenlerle yapılmış objelere sahip olma istekleri her dönemde karşımıza çıkıyor.
İlk çağlarda bile insanların kendilerini öne çıkartmak dürtüsüyle süslenme eğilimleri çok fazla .
Eski çağlarda mücevherler tarihsel özellikleriyle ortaya çıkıyor. Oysa şimdi moda sektörüyle paralellik gösteriyor. Bir de gelişmiş teknoloji ile bunların taklitlerini yapmak artık çok kolay. İşte bu fobijular daha kolay ulaşılabilir olduğu için satışları daha fazla.
Tabi kadınlarımızın da fazla talebi bunu tetikliyor. Tabi ki hakiki taşlarla kıyaslanamaz. Ancak imitasyonların da tasarımları ve görüntüleri çok şık ve çok güzeller. Böylece, dünya var olduğu sürece bilhassa kadınlar, süslenmelerinden ödün vermedikleri için ister hakikisi, ister imitasyonları hep var olacaklar. Bence iyiki de varlar. Bizi motive eden, kendimizi ifade etmemizi sağlayan ve mutlu eden bu küçük objeler hayatımızın bir parçasıdır ve vazgeçemediklerimizdendir.
Bol pırıltılı günler (;





7 Mart 2012 Çarşamba

Hayatımızdakiler ...




Bazen hayatınızın orta yerinde karşınıza biri çıkar. Tanışırsınız, kanınız ısınır ve çok seversiniz. Bakmışsınız kanka oluvermişsiniz. Artık iyi gününüzde kötü gününüzde hep yanınızdadır. Tesadüfmüdür ? Yoksa tanrının bir lütfumudur anlayamazsınız. Ama o hayatınızdadır.
Benim de can dostum Banu ile tanışmam böyle birşey. Gerçi psikologlar iyi arkadaşlıkların, köklü dostlukların temelinde insanların kendilerinden birşeyler buldukları veya özlemlerini karşı tarafta gördüklerinde olurmuş diyorlar.
Dün gece ufak bir aile yemeği ile onun doğum gününü kutladık. Biz herzamanki gibi iki durak ötedeki mesafeye geç kaldık, trafik felaketti. Doğru sapağı kaçırınca yolumuz bayağı uzadı. Nihayet vardık. Herkesin gelmiş olup, bizi bekliyor olmasına telaşlandım. Hepimiz açtık ve hemen yemeğe oturduk. Uzun zamandır görmediğimiz arkadaşlarımızla sohbet etmek, güzel bir yemek yemek çok keyifliydi. Bilhassa hamursuz pastası ayrı lezzetliydi :). Şıklığa gelince herkes kendine düşeni yapmıştı. Banu'cum ayrı bir şıktı. Belki de benzer tarafımız... kokoşluğumuz olabilir. Ne de olsa adımız çıkmış dokuza inmez sekize. Nice güzel yılları beraber geçirmek dileğiyle ...

5 Mart 2012 Pazartesi

Çantalarımız





Sabahın erken saatinde telaşla içeri giren kadın...Acele tavırlarından belli ki çantasının kopmuş olması dengesini bozmuş. Çantasını göstererek "Hemen bir çanta almam lazım" dedi. Biz de değişik ve şık modellerimizi göstererek yardımcı olmaya başladık. Kendisi küçük boyları seçiyor, ben ise daha büyüklerini tercih etmesi gerektiğini söylüyordum. Çünkü kendi çantasına bir sürü şeyi sıkıştırmaya çalışmış, çanta da kapasitesini aşınca olmadık yerde kopmuş. Hal böyle iken, bu hanımın yeni alacağı çantanın daha büyük olması gerekmiyor mu? Bu çok basit bir denklem gibi geliyorsa da, aldığı moda tiyoları ile olacak ki, israrla küçük çantalara yoğunlaşıyordu. Doğruydu, birçok büyük markalar çantalarını küçülttüler. Ama o bir iş kadını, ihtiyacı da hergün yanında olması gereken özel eşyalarını alacak bir çanta. Modayı takip etmek ve onu uygulamak her kadının yapması gereken bir şey kuşkusuz. Ancak doğrusu, hayatımızla uyum sağlayacak ve ihtiyacımıza cevap verecek ürünleri seçmemiz. Bütün bunları gelen hanıma anlatmaya çalıştım. Alışverişin sonunda da gene o küçük çantayı seçti. :) Tabi ki herkes istediğini seçmekte özgür. İyi seçimler dileği ile...

2 Mart 2012 Cuma

Facebook ...






İstanbul kazan ben kepçe muhabbeti ile geçen bir hafta . Bugün biraz ara vereyim dedim. Arkadaşlarımı ve butiğimi çok özlemişim. Onlarla muhabbet etmek, kahve içmek çok iyi geldi doğrusu. Derken , içeri tanıdığımız bir müşterimiz girdi. Bir gün önce facebook sayfamızda paylaştığımız çizmeyi çok beğendiğini söyledi. Bir kendisine, bir de kardeşine aldı. İşi on dakika bile sürmemişti. Sonra arkadaşlarla bu sosyal medyanın ne kadar yaygınlaştığını, zamanın ne kadar değiştiğini tartışır olduk. Firmaların mallarını bu paylaşım sitelerinde pazarlamaları, insanların beğendiği şarkıları ve ata sözlerini paylaşmak iyi güzel de... bütün özel hayatlarını paylaşmalarını, neredeyse lavaboya gideceklerini bile yazmaları biraz absürt oluyor. Bilhassa gençlerin ellerinde telefonlarla bu bilgilere ulaşmaları çok kolay. Dolayısıyla da herşey ortalığa dökülüyor. Bizim yaşımızdakilere de biraz fazla geliyor. Herşeyin tadında kalması dileğiyle bütün yeniliklere açığız ...

1 Mart 2012 Perşembe

Büyük Beden ...

Büyük bedenler yaşadı. Artık büyük beden denilince üreticiler eskisi gibi klasik ve hantal giysiler yerine, modern ve canlı modelleri üretir oldular. Böylece de, bilhassa genç büyük bedenler istediklerini daha rahat buluyorlar. Tecrübelerime dayanarak edindiğim tespitlere göre, toplu insanlar daha pozitif ve hoşgörülü oluyorlar. Sahip oldukları kiloların, iki fazla iki eksik olması onları ilgilendirmiyor. Oysa zayıf kadınlar, ince kalmak uğruna aldıkları bir iki kiloyu bile dert ediniyorlar. Yok belleri, yok kalçaları ile uğraşıyorlar. Böylece de zayıf kalıyorlar belki ama hoşgörüleri azalıyor, sinir sistemleri zayıflıyor. Oysa toplu kadınlarda yağ oranları ve B vitamini fazlalığı bu problemi ortadan kaldırıyor. Tabi bu benim naçizane fikrim. Önemli olan hangi bedende olursanız olun, kendinizle mutlu olun. Çünkü artık her bedene, her yaşa uygun giysiler bulmak mümkün.